TIBBİ MÜDAHALEDE HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Tıbbi müdahale her ne kadar kişinin sağlığını koruma ya da kişiyi sağlığına kavuşturma amacını taşıyorsa da özünde kişinin vücut bütünlüğüne yönelik eylemleri içerir. Bu eylemleri hukuka uygun hale getiren şartlar bulunmaktadır. Hekim tarafından gerçekleştirilen her tıbbi girişim için hastanın aydınlatılmış onamının alınmış olması gerekir ve tıbbi müdahaleyi hukuka uygun kılan en temel şart hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmesidir.
A. Tıbbi Müdahale Kavramı ve Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluk Şartları
I. Tıbbi Müdahale Kavramı
Tıbbi müdahale, tıp mesleği ile uğraşmaya yetkili kişilerin -hekim ve hekim gözetimi ile denetiminde bulunan diğer sağlık mesleği mensupları- bireylerin hastalığını tedavi etmek, ruhsal veya fiziksel özrünü gidermek, acısını hafifletmek maksadıyla yapılan muayene, tanı, tedavi gibi tüm faaliyetleri kapsar.
II. Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluk Şartları
Tıbbi müdahalede hekimin eyleminin hukuka uygun olabilmesi için tıbbi müdahalede bulunanın tıp mesleğini icra yetkisinin bulunması, tıbbi müdahalenin tıp bilimi ve mesleğine uygun olması ve tıbbi müdahalenin hastanın bilgilendirilmiş rızasına dayanması şartları aranmaktadır.
a. Tıbbi Müdahalede Bulunanın Tıp Mesleğini İcra Yetkisinin Bulunması
Tıbbi yardım ve müdahalelerin hukuka uygun olabilmesi için bu müdahalelerin yetkili kişi tarafından yapılması şarttır. 11.04.1928 Tarih ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 1. maddesine göre bu yetkiye sahip olanlar; hekim, diş hekimleri, ebeler, sağlık memurları, hastabakıcı hemşireler, sünnetçiler ve diş protez teknisyenleridir. Hekimler açısından tıp fakültesi mezunu olunması, tıbbi girişimlerin hukuka uygun hale gelmesinde esastır.
İlgili dalda genel uzman olan hekim alt uzmanlık alanına ait dalda tıbbi müdahalede bulunabilir; fakat müdahale kendi bilgi ve beceri seviyesinin üzerinde olduğu halde müdahalede bulunursa hastaya karşı sadakat ve özen borcunu ihlal etmiş olacağından sonuçtan sorumlu tutulacaktır. Hekimin uzmanlık alanı dışında tedavi uygulaması, hekimin üstlenme kusuru olarak adlandırılmaktadır ve hekim bu tıbbi müdahalenin tüm sonuçlarından sorumludur.
b. Tıbbi Müdahalenin Tıp Bilimi ve Mesleğine Uygun Olması
Sağlık mesleği mensubunun tıbbi girişiminin, hukuka uygun kabul edilebilmesi için tıp bilimi ve mesleğine uygun olarak gerçekleştirilmesi şarttır. Bu şart beraberinde endikasyonun varlığı ve müdahalelerin tıp bilimi ve mesleğinin verilerine uygun olmasını getirir.
Endikasyon, tıbbi müdahalede bulunmanın haklı sebebidir. Bu nedenle tıbbi müdahaleyi hukuka uygun kılan en temel unsurlardan birisidir. Endikasyon var olmadığı halde kişiye herhangi bir tıbbi girişimde bulunulması hukuki açıdan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 49 kapsamında haksız fiildir ve bu eylemlerin hem hukuki hem de cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Şöyle ki; endikasyon yokken hastanın “örneğin; ameliyat edilmesi” 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 86 kapsamında “Kasten Yaralama” suçu olarak değerlendirilecektir.
Endikasyonun var olup olmadığı tıp bilimi ve mesleğinin verileri ile belirlenir. Bu belirlenirken hastanın yaşama hakkı ve sağlığı gözetilmek zorundadır. Endikasyonun varlığı ayrıca Anayasal bir zorunluluktur. Şöyle ki; T.C. Anayasası madde 17/2; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbi deneylere tabi tutulamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sağlık mesleği mensubu kişi tarafından tıbbi müdahalede endikasyon bulunsa dahi, tıbbi girişimin çeşitli aşamalarından birinde tıbbi verilere aykırılık bulunuyorsa eylem hukuka aykırıdır.
Tıbbi veriler, belirli bir tıbbi girişim için tıp bilimi tarafından geçerli kabul edilen tanı ve tedavi yöntemleridir. Bu nedenle hekimin mesleği gereği gelişen ve genel kabul gören bilimsel veri ve teknikleri takip etmesi ve öğrenmesi gerekir. Bununla beraber hekimin tıbi girişimin başından itibaren tüm eylemlerinin standartlara uygun olması gerekir. Teşhisten tedaviye kadar geçen süreçte sonucu etkileyebilecek bir konuda standartlardan birine aykırı hareket edilmiş olması tıbbi kusur olarak değerlendirilir.
c. Tıbbi Müdahalenin Hastanın Bilgilendirilmiş Rızasına Dayanması
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için en önemli koşul hastanın aydınlatılmış rızasının alınmasıdır. Hastadan alınacak rıza hekimin eylemini hukuka uygun hale getirecektir ve hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu aydınlatılmış rıza alınan eylem açısından ortadan kalkacaktır.
B. HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Yapılan tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılması için yukarıda yer alan şartların sağlanmış olması gerekir. Bu şartların en önemlisi ise hekimin hastanın aydınlatılmış onamını alması şartıdır.
Aydınlatılmış onam, hastaya yapılacak tıbbi müdahale hakkında bilgi vermek ve hastanın tam olarak neye onay verdiğini bilmesi anlamına gelir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 16.09.2008 tarih, 2008/4219 E., 2008/10660 K. sayılı aydınlatılmış onam konusunda tarihi bir karar niteliğinde olan kararına göre; “Doktor, hastasına uygun tedaviyi tavsiye etmek ve gerekli her türlü tedbirleri düşünüp, alarak işi yapmak ve tamamlamak zorundadır. Özellikle, müdahale sırasında ameliyat tekniğinin, halin icaplarının, gerektirdiği bütün önlemleri almalı, bu tip sonuçlar nadir de olsa, görülebilecekse hastayı aydınlatıp uyarmalı ve onun rızasını muhakkak surette almalıdır. Ameliyatta rizikoları muhtemel hasıl olacak sonuç ve komplikasyonlar hakkında yeterli derecede davacının aydınlatıldığı ve ona rağmen ameliyata bilerek rıza gösterdiğinin davalı tarafından kanıtlanması gerekir…ameliyat için rıza alınmış olması bu rızanın aydınlatılmış rıza olduğunu göstermez. Dolayısı ile aydınlatılmış bir rızadan bahsedilemez…”
Buna ilişkin olarak; aydınlatılmış onam alınırken hastanın hastalığıyla ve kendisine yapılacak tıbbi müdahale ile ilgili komplikasyonlar dahil her şeyi bilmesi gerekmektedir. Aksi halde aydınlatılmış onamdan bahsedilemez.
Aydınlatılmış onam hekim için bir yükümlülük iken; hasta için bir haktır. Hasta Hakları Yönetmeliği madde 31; ‘‘Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır…’’ hükmü ile aydınlatılmış onamın hekim açısından bir yükümlülük, madde 7; “Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği konusunda bilgi isteyebilir…” hükmü ile ise hasta açısından bir hak olduğu sonucuna varılmaktadır.
I. Aydınlatma Yükümlülüğünün Yasal Dayanakları
Anayasanın 17/2. maddesinde; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbi deneylere tabi tutulamaz.” şeklinde düzenlenen hükümde vücut bütünlüğüne dokunulmasının ön koşulu olarak kişinin rızası aranmıştır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun madde 70; “…Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatini alırlar. Büyük ameliye cerrahiler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır.” şeklinde düzenlenmiş ve tıbbi müdahale için kişinin rızasının yasal zorunluluk olduğunu belirtmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 23/3. maddesinde; “Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik Maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür.”, 24/2. maddede; “Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” şeklinde kişinin vücut bütünlüğüne karşı girişimlerde rızanın zorunlu olduğu belirtilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 26/2. maddesinde “ilgilinin rızası” hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak bu hükmün uygulama alanı bulabilmesi için rızanın “kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin” olması şartı aranmalıdır. Buna göre, kişinin vücudu üzerinde mutlak bir tasarruf hakkı bulunmadığından ve bulunamayacağından söz konusu hükmün tıbbi endikasyonun varlığı ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Aksi halde tıbbi endikasyon yokken; safi hastanın rızası bulunduğu için tıbbi müdahalede bulunulması durumunda hekim, TCK 86. madde kapsamından “kasten yaralama suçu”nu işlemiş sayılır.
Görüldüğü üzere hukuk sistemimizde genel olarak vücut bütünlüğüne ilişkin girişimlerde kişinin rızasının bulunması şartı aranmaktadır. Bununla beraber; bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi için sadece hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmiş olması yeterli değildir; şartların herhangi birindeki eksiklik eylemin hukuka uygunluğunu ortadan kaldıracak ve hekim bu sonuçtan sorumlu tutulacaktır.
II. Aydınlatmanın Kapsamı
Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin temelinde güven ilişkisi ve hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı bulunmaktadır. Güven ilişkisi neticesinde hasta, hastalıklarının, acılarının, sıkıntılarının sona ermesi için kendisi bedenini ve hayatını hekime emanet etmektedir. Hekim de bu güven duygusu karşısında hastaya karşı özen ve sadakat borcunu en doğru şekilde yerine getirmekle yükümlüdür. Hastanın aydınlatılmasından sonra ise hekim-hasta ilişkisinde hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı söz konusu olur.
Hasta kendi geleceğini belirleme hakkı kapsamında hekimin önerdiği tedavi yöntemlerini uygulama ya da uygulamama konusunda seçim hakkına sahiptir. Bu hakkın sınırları olmakla beraber hastanın hastalığı ve tedavi konusunda söz sahibi olmasını sağlayan bir hak olarak karşımıza çıkar.
Hastanın aydınlatılması bizzat hekim tarafından yapılmalıdır; aksi halde aydınlatılmış onamdan bahsedilemez ve hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu söz konusu olur.
Hekimin hastayı hangi konular hakkında ne derece bilgilendireceği aydınlatmanın kapsamını oluşturur. 01.02.1999 tarihli Türk Tabipler Birliği Hekimlik Mesleği Etik Kuralları madde 26’ya göre hekim, hastasını;
• Hastanın sağlık durumu ve tanı
• Önerilen tedavi yönteminin türü
• Tedavinin başarı şansı ve süresi
• Tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler
• Hastaya verilen ilaçların kullanılışları ve olası yan etkileri
• Hastanın tedaviyi reddetmesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar
• Olası başkaca tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.
Bu kapsamlı bilgilendirmenin hasta tarafından tam ve doğru şekilde anlaşılması, karşılaşılabilecek komplikasyonlar hakkında tam ve doğru şekilde bilgi sahibi olup rızanın bunun ardından alınmış olması, hastanın bilinçli ve isteyerek önerilen tedavi yöntemine, yapılacak tıbbi müdahaleye, ilaçların kullanılmasına rıza göstermesi gerekmektedir. Aksi halde aydınlatılmış rızadan bahsedilemez ve hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu söz konusu olur.
III. Aydınlatmanın Ortadan Kalktığı Haller
Hekimin aydınlatma yükümlüğü doğal afet, savaş, toplu kaza ya da koma hali gibi durumlarda söz konusu olmayacaktır. Çünkü bu durumlarda yapılacak olan tıbbi müdahalenin ivediliği esastır.
Bununla beraber; Türk Tabipler Birliği Hekimlik Mesleği Etik Kuralları madde 27 hastanın “Bilgilendirilmeme Hakkı”nı düzenler. Buna göre; “Hasta hastalığı konusunda bilgilendirilmekistemediğini belirtmişse, hekimin bilgi vermesi gerekmez. Bilinçsiz durumdaki hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendirilmemesine hekim karar verir.” Yine aynı şekilde 01.08.1998 tarih, 23420 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 20. maddesine göre; “…kişi, sağlık durumu hakkında kendisinin, yakınlarının ya da hiç kimsenin bilgilendirilmemesini talep edebilir. Bu durumda kişinin kararı yazılı olarak alınır.”
Hastanın yapılacak bilgilendirmeyi anlayamayacağı, bilincinin kapalı olduğu ve yakınlarına ulaşılamadığı durumlarda ya da daha önceden alınmış olan rızaya dayalı olarak yapılmakta olan ameliyat sırasında hastanın anestezi halinde bulunduğu sırada ortaya çıkacak komplikasyonlar halinde hastanın bilgilendirilmesi mümkün olamayacağından; bu durumlarda hekimin aydınlatma yükümlülüğü ortadan kalkar.
IV. Aydınlatma Yapılacak Kişi
Aydınlatma kural olarak hekim tarafından bizzat hastanın kendisine yapılmalıdır. Ancak bazı hallerde; örneğin hastanın ayırt etme gücünün olmaması halinde; yapılacak tıbbi müdahale konusunda hastanın yakınlarının bilgilendirilmesi gerekir. Hastanın yakınlarının olmadığı ve kendi rızasının alınmasının mümkün olmadığı durumlarda; tıbbi müdahalenin uygulanması bir zorunluluk teşkil ediyorsa bu halde hekim tarafından hiç kimseye aydınlatma yapılmadan tıbbi müdahalede bulunulabilir ve bu eylem hukuka uygunluk şartlarını da taşıdığı takdirde hukuka uygun olacaktır.
Hastanın küçük olması halinde de hekim tarafından sadece küçüğün yasal temsilcilerine yapılacak aydınlatma yeterli olamayacaktır. Çünkü aydınlatılma hakkı hasta açısından en temel haklardandır.
V. Aydınlatmanın Şekli
Aydınlatma herhangi bir şekle tabi olmamakla beraber; ispat hukuku açısından yazılı şekilde yapılması yerinde olacaktır. Zira; aydınlatma yapıldığı hususunda ispat yükü hekimdedir ve hekim aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlayıp ispatlayamaması hukuki sorumluluğu hakkında etkili olacaktır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2008/4519 E., 2008/10750 K. sayılı, 18.09.2008 tarihli kararında; “Davalı, davacıyı müdahalenin komplikasyonları konusunda aydınlattığını yazılı belge ile ispat edemediği gibi, beyanında geçen komplikasyon oluştuğu halde tedavisinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır…” şeklinde hüküm kurarak hekimin sözlü beyan ile bilgilendirme yapmış olmasını kabul etmemiş ve sonuçtan sorumlu olacağını belirtmiştir.
Bununla beraber; hekim aydınlatmayı hastanın ana dilinde, hastanın yaşı, gelişme seviyesine göre anlayabileceği şekilde yapmalıdır.
Hasta aydınlatılmış olsa, hekimin hiçbir olumsuz sonuçtan sorumlu olmayacağını kabul etmiş olsa dahi; olumsuz sonuç nedeniyle hekime karşı dava açabilme hakkı saklı kalacaktır. Zira; tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması açısından hekimin tek yükümlülüğü, hastanın aydınlatılmış rızasının alınması değildir.
Aydınlatmanın yazılı olarak yapılmasındaki kasıt hastanelerde bulunan matbu formların hasta tarafından doldurulması değildir. Kaldı ki; aydınlatmanın bizzat hekim tarafından hastaya sözlü olarak yapılması kuraldır. Aksi halde aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmemiş olur.
SONUÇ
Tıbbi müdahale özünde kişinin vücut bütünlüğüne karşı olmasına rağmen; kanunlarda sayılan koşul ve durumların varlığı halinde hekimin eylemleri hukuka uygun kabul edilecektir. Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması aranan bir koşul olan aydınlanmış onam; hekim tarafından tıbbi müdahale uygulanacak hastaya, hastanın yaşı, gelişmişlik düzeyi gibi hususlar dikkate alınarak, tam ve doğru şekilde kendisine uygulanacak tıbbi müdahalenin tüm aşama ve sonuçlarına ilişkin yapılan bilgilendirme sonucu hastadan alınan rızadır.
Tüm diğer hukuka uygunluk şartlarının varlığı halinde; hekimin hastayı ya da bazı durumlarda hasta yakınlarını bilgilendirmesi sonucu alacağı rıza dahilinde yapacağı tüm girişimleri hukuka uygun olacak ve hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu engellenecektir.
Stj. Av. Özge ÇALIM